14 Ocak 2008 Pazartesi

Bor, karaciğer yağlanmasını azaltıyor


Bor, karaciğer yağlanmasını azaltıyor




Hollanda'nın Wageningen Üniversitesi ile Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi tarafından yürütülen bir çalışma, bor madeninin karaciğer yağlanmasını azalttığını ortaya koydu.
Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Başoğlu, yaklaşık 1.5 yıl önce ''Borun Karaciğer Yağlanmasının Patolojik Mekanizmalarına Etkileri'' konulu bir araştırma başlattıklarını söyledi.
Bir süre fakültede yürüttükleri projelerine, AB desteğinin sağlanmasının ardından Hollanda'nın Wageningen üniversitesinde devam ettiklerini anlatan Başoğlu, Hollanda'da 60 ''deney tavşanı'' üzerinde yaptıkları araştırmada bazılarına boru tuz halinde (sodyum borat) verdiklerini belirterek, ''Sodyum boratı ağız yoluyla sıvı şekilde verdik. Tavşanların kilolarına göre farklı dozlarda bor tüketmesini sağladık. Hayvanlara 6 ay boyunca bor verildi. Elde edilen ilk bulgulara göre bor madeni karaciğer yağlanmasını azaltıyor. Bu çok önemli bir gelişme" dedi.
Daha önce süt inekleri üzerinde yaptığı bir araştırmada da borun karaciğer yağlanmasını azalttığı yolunda sonuca ulaştığını dile getiren Başoğlu, tavşanlar üzerindeki araştırmanın daha önemli olduğu çünkü bunun, insanlara adapte edilebileceğini söyledi
Başoğlu, araştırmanın borun insanlarda da karaciğer yağlanmasını azaltabileceğini ortaya koyduğunu belirterek, ''Dünya nüfusunun yüzde 13-33'ünde karaciğer yağlanması görüldüğü dikkate alındığında bor madeninin önemi daha net ortaya çıkıyor. Özellikle gelişmiş ülkelerde, düzensiz beslenme ve hareketsizlik yüzünden karaciğer yağlanması giderek artıyor'' dedi.
Yapılan araştırmalara göre, toplam 1 milyar 176 milyon ton olan dünya bor madeni rezervinin 851 milyon tonu Türkiye'de bulunuyor.
Başka bir ifadeyle dünya bor rezervinin yüzde 72'sini Türkiye barındırıyor.

Bal öksürüğü hafifletiyor


Bal öksürüğü hafifletiyor


ABD'de yapılan bir araştırma, çocuklara yatmadan önce verilecek bir tatlı kaşığı balın, öksürüğü hafifletebileceğini gözler önüne serdi. Araştırmayı yapan Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi doktorlarından Ian Paul ve arkadaşları; balın, öksürük ilacı verilmesi ya da hiç tedavi yoluna gidilmemesiyle karşılaştırılınca, en iyi seçenek olduğunu belirtti.
Araştırmacılar, balın tahriş olmuş boğazı kaplayarak yumuşatabileceğini de kaydetti. 'Archives of Pediatrics and Adolescent Medicine' dergisinin yeni sayısında yayımlanan araştırma sırasında doktorlar, aileleri aracılığıyla, üst solunum yolu enfeksiyonu bulunan 105 çocuğun bir bölümüne bal tadı verilmiş öksürük şurubu, diğerlerine yalnızca bal verdi. Çalışmanın sonunda, bal verilen çocukların daha iyi uyuduğu ve öksürüklerinin azaldığı, aileleri tarafından bildirildi. Bununla birlikte doktorlar, bir yaşın altındaki çocuklara, botulizm (ender rastlanan besin zehirlemesi) riski oluşturabileceği gerekçesiyle kesinlikle bal verilmemesi uyarısında bulunuyor.

Gırtlak kanseri "gençlere" indi


Gırtlak kanseri "gençlere" indi


Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Akçalı, ''genelde 50-60 yaşlarında ve erkeklerde görülen gırtlak kanserinin artık gençlerde ve kadınlarda da artış gösterdiğini'' bildirdi.
Prof. Dr. Akçalı, gırtlağın, boğazın hemen altında ve yutak önünde bulunan, ses tellerinin bulunduğu bir organ olduğunu, bu organın gıdaları tüketirken besinlerin nefes borusuna kaçmasını engellediğini vurguladı.
Prof. Dr. Akçalı, sigara, alkol ve hava kirliliğinin gırtlak kanserinin oluşumunu tetikleyen faktörler olduğunu ifade ederek, ''Kadınlar ve daha çocuk yaşlarda sigara içiminin yaygınlaşmasının, hastalığın bu kesimi de kapsamasında önemli etken olduğunu düşünüyoruz'' diye konuştu.
Prof. Dr. Çağatay Akçalı, gırtlak kanserinin hastanın yaşam kalitesini büyük oranda düşürdüğünü, ses kısıklığı nedeniyle hastanın çevresiyle iletişim kuramaması ve konuşma yeteneğini kaybetmesine neden olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
''Gırtlak kanserinin belirtileri, hastalığın organ içindeki yerleşimine ve büyüklüğüne bağlıdır. Ancak, genel belirtileri arasında uzun süren ses kısıklığı ilk sırada gelir. Yutkunma güçlüğü, boğazda takıntı ve ağrı hissidir. Ancak, gırtlağa yerleşen tümörün çapı büyükse bu yutma sırasında ağrıya, kanlı balgama ve nefes darlığına da yol açabilir.''

Kalp yaşını bul, hastalık riskini öğren


Kalp yaşını bul, hastalık riskini öğren


Becel Kalbini Sev' kampanyasının öne çıkan özelliği, 'kalp yaşı hesaplama yöntemi'. İnternet üzerinden www.kalpyasi.com adresine girenler, buradaki ankete katılarak kalp yaşlarını öğrenebiliyor.
Ankete katılanlar biyolojik yaşlarına kıyasla kalp yaşlarını bularak kalp hastalığı riskini görebiliyor.'Kalp yaşı hesaplama yöntemi'nin, insanların bireysel risk faktörlerini, kalp ve damar hastalığı bakımından değerlendirmelerine olanak tanıdığını belirten Becel Ürün Müdürü Banu Salor Duyuldu sözlerine şöyle devam etti:
"Asla çok erken ya da çok geç değil"
"Sağlıklı şekilde yaşlanmak, kalbimize özen göstermemize bağlı. Sağlıklı bir yaşam tarzı oluşturabilmek için asla çok erken ya da çok geç değildir. İlk atılması gereken adım ise kalbimizin kaç yaşında olduğunu bulmaktır. Kalp yaşı kavramı da kalplerinin sağlığını korumaları için insanlara güç veren bir motivasyon aracı olarak tasarlanmıştır".Medica İleri Tanı Merkezi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Haşmet Pamuk ise 'kalp yaşı hesaplama yöntemi'nin dünyaca ünlü Framingham Enstitüsü kalp ve damar hastalıkları risk fonksiyonlarının Boston Üniversitesi araştırmacıları tarafından uyarlanmış halini esas aldığını belirtti. "Çok hassas olmalısınız"
Kampanya elçisi Demet Akbağ da, medya toplantısında 'kalp yaşı'nı açıkladı ve kalp sağlığı konusunda gösterilmesi gereken hassasiyete dikkat çekti.
Dünyadaki her üç ölümden birinin nedeni olan kalp hastalığı, her yıl 17,5 milyon insanın yaşamını yitirmesine neden oluyor. Türkiye'de ise 2.8 milyon koroner kalp hastası bulunuyor ve her yıl 90 bin kişi koroner kalp hastalığı nedeniyle hayatını kaybediyor.


Ender Saraç'tan çocuğunuz için sağlıklı yaşam sırları


Ender Saraç'tan çocuğunuz için sağlıklı yaşam sırları



Korkmayın, çocuğunuza sıkı bir diyet yaptırmanızı önermeyeceğiz. Biz sizi sadece, zararlı yiyecekleri mümkün olduğunca çocuğunuzdan uzak tutmanız, sağlıklı gıda, bitki ve baharatları ise tatlı tatlı çocuğunuzun beslenme düzeninin parçası haline getirmeniz konusunda teşvik etmek istiyoruz. Böylece, bağışıklık sistemi daha kuvvetli, dolayısıyla daha az kimyasal tedaviye (ilaca) ihtiyaç duyan, daha zeki, daha sağlıklı bir çocuğunuz olacak. Üstelik Avurveda Uzmanı Dr. Ender Saraç, çikolatayı bile yasaklamıyor. Diyor ki, “Çocuğa “Çikolata ve şeker yeme” denmemelidir.Bu tür yiyecekler hem onları mutlu eder hem de besleyicidir. Önemli olan, ana hatlarıyla yanlışları törpülemek ve doğruları hayatlarına enjekte etmektir.”
Ender Saraç ile yalnızca gıdalar üzerine sohbet etmedik. Günümüzün hızlı, gürültülü ve kirli hayat koşullarında, onları nasıl daha mutlu, daha huzurlu, kendisiyle ve çevresiyle dost çocuklar olarak yetiştirebileceğimizin ipuçlarını da aldık. Röportajımızı dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz.
Özellikle büyük şehirlerde artık daha zorlu bir yaşam hakim. İçinde yaşamak durumunda olduğumuz koşulların çocuklarımız üzerinde ne gibi etkileri var?
Büyük şehirde yaşayan anne – babaların çoğu çalışıyor. Bu nedenle çocuklar erken kalkmak zorunda. Sabah keyiflerini yaşamadan, tatlı şımarıklıklarını yapamadan, hatta vücutları henüz soğumadan paket gibi sarmalanıp süratle kreşlere gitmek zorundalar. Hayatın bu kadar hızlı akıyor olması onlar için büyük bir dezavantaj.
Ayrıca çocuklar yere daha yakın olduğu için hava kirliliğine, kurşun zehirlenmesine, egzoza daha fazla maruz kalıyorlar. Bu durun büyük şehirlerde daha yoğun yaşanıyor.
Yanlış beslenme alışkanlıkları, hava kirliliği, trafik gibi etkenlerin yanı sıra en kötüsü, elektromanyetik kirlenme. Herkes bunun bilincinde değil, ama çocuklar baz istayonları, cep telefonları, bilgisayarlar, evdeki ve yer altından geçen koblolardan ciddi anlamda olumsuz etkileniyorlar. Bunlar gündelik yaşamın değişmez parçaları. Üstelik son 15 yıl içerisinde bile yenileri girdi hayatımıza MP3 çalar ve ipodlar... Bunların her biri alıcı – verici. Çocuk bedeni çok saftır, kirlenmemiştir. Sinir sistemleri de daha hassas olduğu için elektromanyetik akımlar çocuklarda ciddi bir negatif enerji birikimine neden oluyorlar.
Peki tüm bu olumsuzluklar içinde daha sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirebilmek için temel olarak nelere dikkat etmemiz gerekiyor?
Çocukluk döneminde bazı destek ve dopingleri almakta yarar var. En ufak bir sorunda ağır antibiyotiklere, ağrı kesicilere, kortizonlu veya hormonlu ilaçlara başvurmak bir çözüm ama: çocuğun bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek, negatif enerjisini temizlemek, psikolojik açıdan daha iyi hissetmesini sağlamak ve doğal takviyelerle sağlık kalitesini yükseltmek uzun vadede daha başarılı sonuçlar verir. Tabii ki hemen çözüme ulaşılmıyor. Çocuğa bir arı poleni, ısırgan tohumu ya da Avurveda hapı verdiğinizde, ertesi gün dünyanın en sağlıklı çocuğu olmuyor. Ancak yine de, uzun vadede bir kar – zarar hesabı yapmakta yarar var. Enfeksiyonlar, aslında, özellikle çocukların bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesi için ciddi bir enerji alışverişidir, bir uyarı gibidir; yani bilgisayara belli aralarla virüs programı yüklemek gibi... Kabakulak ya da beşinci hastalık geçireceksiniz ki – bunlarla ölmezsiniz zaten bağışıklık sisteminiz kuvvetlensin, size yeni bir yazılım programı yüklenmiş olsun...
Yoga ve enerji çalışmalarını çocuklarını çocuklara da öneriyorsunuz. Onlar kolay benimseyebiliyorlar mı bu aktiviteleri?
Çocuklar ruhsal açıdan çok açık varlıklar,erişkinlere göre daha saf düzeydeler. Hisleri, rüyaları, sezgileri, mutlulukları, mutsuzlukları daha koşulsuz. Oyuncakla mutlu olup, ters bir sözle mutsuz olabiliyorlar. Biz ise daha dirençliyiz, çünkü birtakım yargılarımız, koşullarımız var; onlarınkiler henüz oluşmamış.
Birçok insan çocukların pozitif enerji tekniklerini öğrenip uygulayamayacağını sanıyor, oysa çocuklar bunlara çok daha açık.Yoga ve sneme hareketleri,hem bedenlerinin açılması hem de stres biriktirmemeleri açısından; nefes tekniği ise(pranayama) solunum sistemi için yararlı.
Sizin özellikle vurguladığınız konulardan biri de, doğayla iç içe olmanın önemi.Bunun çocuklara neler kazandırdığını açıklar mısınız?
Çocukların sağlığı için iyi doktor ve ilaç ne kadar gerekliyse; daha çok temiz havaya, ağaca, yeşilliğe, temiz denize, kirlenmemiş suya, keyifli oyun oynamaya, hayvan, çiçek ve bitki sevmeyi deneyimlemeye ihtiyacı var. Aletler başında, sanal dünyada yoğun vakit geçiren çocuklar, ileride depresyona, yalnızlığa, psikiyatrik sorunlara daha açık oluyor. Çocukların birbirleriyle iletişim kurmaya, dokunmaya, oynamaya ihtiyacı var. Çocuklara anaokulu çağlarında bilgisayar ve İngilizce öğretilmesini çok anlamsız buluyorum, zaten öğrenecekler. İnsanlar şunu anlamıyor, doğa tüm aletlerden daha ileri bir teknoloji sunuyor. Nergis, lavanta, gül, çam ağacı, köpek, kelebek daha üst teknolojiye sahip. Çocuklarımıza bunları öğretmemiz lazım.
Siz çocuk hastalarınıza ne tür tedaviler uyguluyorsunuz?
Daha az hastalanmaları ve daha az ilaç kullanmaları için bağışıklık sistemlerini kuvvetlendirmeye çalışıyorum.belli şartlar içinde yaşıyoruz;trafik,hava kirliliği,zaman sorunu...Yüzde 100 performans gösteremesemde,daha az kirlenmiş,daha pozitif enerjili bir kuşak yetişmesine katkıda bulunmaya çalışıyorum.
Biraz da somut öneriler alabilirmiyiz? Okurlarımız çocuklarına jangi dönemlerde, ne tür destekler-dopingler uygulayabilirler?
İlk 2 yaşta zeka gelişimi çok önemli. 1-2 yaş arasında soya ve soyalı yiyecekleri yedirmeye çalışabilirler. Yine zeka gelişimi için zeytinyağı, zeytin, hurma, balık, keten tohumu ve cevizi bolca vermek lazım. En ufak bir krizde antibiyotik, ağrı kesici, ağır iğnelere başvurup çocuğun bağışıklık sisteminin bu hastalıklarla savaşmayı öğrenmesini engellemek yerine; yine doktor kontrolünde, daha az kimyasal ilaç, daha çok destek tedavi uygulayabilirler. Beslenmede özellikle, doğal sıvıyı arttırmak önemlidir. İyi bir kaynak suyu, bitki çayları, taze meyve suyu, ayran, cacık, komposto ve hoşafı daha çok içirip, asitli-şekerli içecekleri daha az vermek gerekir. Beyaz un ve beyaz şeker çocuklara çok lezzetli gelir, ama daha sonra alerjiler, sindirim sistemi problemleri yaşayabilirler. Bunları birazcık azaltıp, tam buğday türevlerine, esmer şeker, bal ve meyve suyu gibi doğal şekerlere ağırlık vermek yerinde olur.
Çocuklara fesleğen, limon, maydanoz, yemeklere soğan, sarımsak, bağışıklık sistemi için yine yemeklere zencefil verilebilir. Çay olarak tarçın, elma, limon, portakal, kuşburnu, ıhlamur ve zencefilli karışık çaylar verilmelidir. Kışın çok hastalanan çocuklara az miktarda ısırgan tohumu, arı poleni, destekleyici ayurveda hapları, doğal multivitaminler, çinko; daha da sık hastalanan çocuklara ise ekinezya (Kuzey Amerikan kökenli bitki) verilebilir.
İşlenmiş kırmızı et (salam, sucuk vs) yerine, işlenmemiş ve doğal kırmızı et verilmelidir. Özellikle doğal yumurtayı eksik etmemek gerekir (Lesitin, vitamin ve diğer doğal maddeleri çok daha yüksek oranda içeren, daha küçük, ama koyu sarı rengi olan...). Yine doğal tavuk ve tavuk suyuyla hazırlanmış sulu, sebzeli yemekler, mevsimin taze sebzeleri beslenmede ön planda olmalıdır.
Bebeklerde en sık karşılaşılan problemlerden biri gaz sancıları. Bunun çözümü için hangi doğal ürünleri önerirsiniz?
Mayalı gıdalara bağlı maya ve mantar sindirim sistemine yerleşmişse, gaza neden olabilir. Ayaklarını üşütmesi de gaz yapabilir. Bazı çiğ soğuk yiyecekler, iyi pişmemiş bakliyatlar gaz yapabilir. Safra hastalıkları, bağırsak kısalığı, şekil bozuklukları midedeki asit problemleri de gaza neden olabilir. Ancak bu türlü patolojik rahatsızlıklar yoksa rezene, biraz da kimyon ve anasonlu bir çayı yararlı olur.
Son yıllarda çocuklarda da kabızlıkta artış gözleniyor. Bunun için ne yapmak lazım?
Özellikle posalı portakal suyu, posalarıyla beraber mercimek çorbası gibi gıdaları arttırırsanız kabızlığın önüne geçebilirsiniz. Eğer çocuk 2 yaşından büyükse yarım-bir çay kaşığı kadar kaba granül olarak öğütülmüş (un gibi toz ya da susam gibi tane değil) keten tohumu da faydalı olacaktır.
Bebeğim Kreş’te çocuklar doğal besleniyor
Dr.Ender Saraç ile danışmanlığını yaptığı “Bebeğim Kreş’te buluştuk. Ender Saraç’ın çocukları belirli aralıklarla muayene ettiği, onların beden tiplerine göre beslenme düzenlerini belirlediği bu özel kreşin sahibi Ayla Özaygen ile de kısa bir sohbet gerçekleştirdik. Bebeğim Kreş’i uzun yıllardır özenle işleten Ayla Özaygen, 1997 yılında Dr.Ender Saraç ile tanışınca Bebeğim Kreş’e bambaşka bir boyut kazandırmış. Hikaye şöyle; “Kreş’teki çocuklarımızdan biri sürekli orta kulak iltihabı oluyordu. Ender Bey’e gitti ve olumlu sonuçlar aldı. Çok sık grip olduğum için bana da önerdiler. Hakikaten de 6 ay sonra toparlandım ve bunu çocuklara da yansıtalım diye düşündüm. Daha sonra yakalandığım göğüs kanserini de Ender Bey’in destek tedavileriyle kolayca atlattım. 8 yıldır hem kendi sağlığımda hem de çocuklarda doğal tıbbın etkisini birebir yaşıyorum.”
Çocukların doğal besinlerle arasının nasıl olduğunu Ayla Özaygen, şöyle bir örnekle açıklıyor; “Bizim Kreş’in çocuklarından Demet (3 yaş), geçenlerde ailesi ile sokakda gezinirken, annesinin “ Ne yemek istersin?” sorusuna “Salata “ diye cevap vermiş.”
Ayla Özaygen, lezzet anlayışının tamamen alışkanlık meselesi olduğunun, dolayısıyla bu durumun çocukların kolayca kabullendiklerini gösteren bir örnek olduğunu söylüyor. Anlaşılan, çocukların işi bizden daha kolay !


29 Aralık 2007 Cumartesi

X. SİGARA, ALKOL, MADDE KULLANIMI

X. SİGARA, ALKOL, MADDE KULLANIMI

1. Bağımlılık Nedir?
Bağımlılık kişinin kullandığı madde üstünde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır. Bağımlılık bir kez geliştikten sonra, bir daha iyileşmez ve kişinin yaşamı boyunca onunla beraber gelir.

2. İradesiz Kişiler mi Bağımlı Olur?
Herkes bağımlı olabilir. Madde kullanımı kişinin biyolojik yapısında zamanla değişikliklere yol açar ve ara sıra da olsa kullanan kişinin bundan kaçınması mümkün değildir. Madde kullanımının irade ile bir ilişkisi yoktur. Zaten kişiler “Ben kontrol edebilirim” düşüncesiyle başlar, daha sonra bağımlı hale gelir. Onlar da “Benim iradem güçlüdür” gibi bir yanlış inançla yola çıkmışlardır. Kişi maddeyi kontrol altında tuttuğunu, hiç dozu aşmadığını iddia etse de aslında bedeninde farkında olmadığı bir süreç devam etmektedir. Bu yüzden bireysel özellikler ile madde kullanımı arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurmak yanlıştır.
3. Ne Kadar Alkol İçmek Risklidir?
Kullanılan alkol miktarını değerlendirmek için "standart içki" tanımını kullanıyoruz. Yarım duble rakı, cin, viski ya da bir kadeh şarap ya da bir bardak bira bir standart içkiye eşittir (şekle bakınız). " Bir standart içki" Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımladığı miktar olan 10-15 gram alkol içeren miktardaki içkidir. Alkolün yan etkilerinin ortaya çıkışı ve kandaki kabul edilebilir düzeyleri standart içki oranları baz alınarak hesaplanmaktadır. Yaşa, cinsiyete ve vücut ağırlığına göre haftalık ve günlük alkol tüketimi sınırları değişmektedir.

Bir Standart İçki

4. Esrar, Bağımlılık Yapar mı?
Esrar hem bağımlılık yapıcı, hem de sigaraya oranla daha fazla kanser yapıcı madde içermektedir ve bireyin yaşam kalitesini düşürür. Esrar, bedende yağ dokusunda biriktiğinden hafıza kaybına, öğrenme ve solunum bozukluklarına neden olabilmektedir.
Esrar ile ilgili bilinmeyen gerçekler:
Esrarı kendileri için bir sorun olmasına rağmen kullanmaya devam edenler %97
İş, okul ve diğer alanlarda kendileri için sorun yarattığını belirtenler %85
Önemli etkinliklerini esrar için bırakanlar %66
Bırakmak isteyen ancak bırakamayanlar %35
Çalışmaya alınan kişiler arasında bağımlılık oranı %70

5. Ecstasy Bağımlılık Yapar mı?
Ecstasy’de bağımlılık yapar. Kişi bir süre sonra bu madde olmadan yaşamdan keyif alamaz hale gelir. Ayrıca bilinmeyen bir nedenden dolayı ölüme de neden olmaktadır. Ülkemizde satılan ecstasy’lerin içinde farklı kimyasallar olduğu saptanmıştır
6. Uyuşturucular Bazı Ülkelerde Serbest mi?
Sadece Hollanda’da esrar kullanımı serbest bırakılmıştır. Ancak bunun nedeni esrarın zararsız olması değildir. Hollanda’da esrar kullanımı çok yaygın ve genellikle de diğer uyuşturucu maddelerle birlikte satılmaktaydı. Ülke politikası, bunun önüne geçmek ve kişilerin diğer uyuşturucu maddeleri kullanmalarını engellemek amacıyla böyle bir girişimde bulunmuştur.
7. Ara Sıra Kullanmak Zararlı mıdır?
İnsanlar genelde ara sıra kullanarak başlarlar. İlerleyen dönemlerde daha önceki yaşadıkları etkiyi elde etmek için her seferinde kullandıkları miktarı arttırmak durumunda kalırlar. Bu durum madde talebinin artması anlamına da gelir ki bu da bağımlılığa götüren yoldur. Aralıklı da olsa uzun süre kullanım mutlaka bireyin ruhsal ve kimyasal yapısında değişikliklere yol açar.
8. Herkes Uyuşturucu Kullanıyor ve Onlara Bir Şey Olmuyor! (mu?)
Gerçekte yetişkinlerin ve gençliğin büyük bir çoğunluğu madde kullanmamaktadır. Böyle bir söylemi dile getirmenin amacı genellikle kişinin kendisine yandaş arama çabasından kaynaklanmaktadır. Uyuşturucu kullanan bir kişinin, maddenin kendisine ve çevresine verdiği zararları görmesi zaman alabilir. Maddelerin verdiği zararlar arasında okul başarısında düşme, aile ilişkilerinde kopukluk, arkadaş çevresinin daralması, bedensel ve ruhsal değişiklikler, zamanla üretkenliğin azalması sayılabilir.
9. Arkadaşımın Uyuşturucu Kullanması Beni Etkiler mi?
Eğer kişinin madde alan bir arkadaşı varsa bir süre sonra bundan etkilenmesi olasılığı büyüktür. “Nerden bileceksin yaşadıklarımı, sen hiç kullanmadın ki!” gibilerinden bilinçli ya da bilinçsiz sözlerle yardım etme isteği içindeki kişiyi kullanmaya itebilir. Bu durumu bir girdaba benzetebiliriz.
10. Uyuşturucu Sadece Kullanan Kişiye mi Zarar Verir?
Uyuşturucu kullanımı tüm topluma zarar verir. Bulaşıcı bir şekilde yaygınlaşır. Kara para ve mafya uyuşturucudan beslenir. İnsanlar sömürülür.

kaynak:
Adolesan Sağlığı ve Gelişimi. T.C. Sağlık Bakanlığı AÇSAP Genel Müdürlüğü, UNICEF, Aydoğdu Ofset.

IX. ZAMAN YÖNETİMİ

IX. ZAMAN YÖNETİMİ

Zaman aslında herkes için sabittir, diğer bir deyişle herkes için günde 24, haftada 168 saat vardır. Ancak benzer koşullarda yaşayan ve çalışanların üretimleri bireysel yeteneklerden de kaynaklanan farklılıklar gösterir. Bu farkı yaratan etkenlerden biri de zamanın nasıl kullanıldığıdır. Zaman yönetimi, zamanı akılcı kullanarak daha verimli sonuçlar elde edilmesini sağlar. Günümüz koşullarında gündelik yaşamın gereklerini yerine getirmek zamana karşı gerçekleştirilen bir uğraş halini almıştır. Bu yüzden zamanı iyi değerlendirmeyi öğrenmek herkes için stresi azaltacak, yararlı bir beceridir.

Zaman yönetimi için yapılması gereken ilk şey zamanın nasıl geçirildiğini belirlemektir. Herkesin yaşamında sabit olan uyku, yemek yemek, kişisel temizlik ve bakım, ulaşım gibi zorunlu işler için harcanan zaman çıkarıldıktan sonra kalan süre için planlama yapılabilir. Plan yaparken dürüst ve gerçekçi olmalı, görevlerin yanı sıra sosyal aktiviteler ve egzersiz için de zaman ayırmalıdır. Uzun ve kısa vadeli hedef ve öncelikleri belirlemek, hedefler için eylem planı yapmak, bunları gerçekleştirmek için yapılacak işler listesi hazırlamak, mükemmelliyetçiliği bırakmak, öncelikleri belirleyebilmek, hayır diyebilmek, aynı zaman dilimine birkaç işi sıkıştırmak (örneğin işe ya da okula giderken veya bir şeyler beklerken kitap okumak, yemek hazırlarken ya da banyo yaparken önceden kaydedilmiş ders notlarını kasetten dinlemek gibi) bu konuda ana başlıklardır.

Televizyona veya alışverişe dalmak, telefonda sohbet etmek en önemli zaman çalıcılardandır. Habersiz gelen ziyaretçiler ve kazalar (bilgisayarınızın çökmesi ya da virüs bulaşması, elektriklerin kesilmesi, bitmiş ödevin üzerine çay dökülmesi, bir işi yapmak için gerekli malzemelerin tümüne sahip olunmadığının son anda fark edilmesi gibi) özellikle belli bir tarihte bitmiş olması gereken işlerin planlanmasında önceden hesaplanmazsa “zaman yönetimi felaketleri”ne dönüşebilir.
Bitmeyen sohbetleri kesmek, davetsiz misafirleri bertaraf etmek için kendinize uygun bir çözümü önceden hazır tutun. Süreli işlerinizi bitirmek için vakti hesaplarken son günleri, saatleri ve saniyeleri hesap dışı bırakın. Gerekiyorsa size zamanı hatırlatmak için çalar saat kullanın ve bir iş için ayırdığınız zamanda gerçekten o işi yapmakta olduğunuzdan emin olun.